Kesişim
  1. Anasayfa
  2. Edebiyat

Kesişim

0
Geoit - Reklam Alanı (Yazı Sonu)

“Her şey dedemin tüm mirası bana bırakmasıyla başladı. Köydeki evi, tarlaları… Ben ne
anlarım ki bunlardan? Şehirde doğmuş, büyümüş birinin bunları idare edebileceğine nasıl
inandı ki? Her neyse ilkin devretmeyi düşündüğüm o yere gidiyorum şimdi.”
Not tutmak alışkanlığıydı. Her anını yazardı. Ama bu bir nottan fazlası olacaktı. Bir başlangıç
bir yolculuk… Ne olacağından habersizce çıkıyordu şimdi bu yolculuğa.
Yollar uzadıkça uzuyor, görkemli bozkır sanki insanın gözünün önünde resim çizmek
istercesine tüm renklerini tuvalde kullanıyor, gökyüzünün ve yeryüzünün üzerine
serpiştiriyordu.
Yorulmuştu. Arabayı kenara çekti. O dökük saçık evin önünde durdu Eskiden böyle değilmiş
bu ev babasının anlattığına göre. Canlıymış. O büyük bahçesinde ne şenlikler ne toplanmalar
olurmuş. Şimdi ise boyası akmış yer yer rutubet kokan çökmüş bir harabeydi karşısındaki.
Hırkasına iyice sarıldı. Hava buz gibi keskindi. Akşamın günbatımı rengi güneşin tüm
canlılığını almış götürmüş, yerine insanın içini karartan bir kızıllık bırakmıştı.
Dış kapıyı açtı. Kapı gıcırdayarak o büyük ama bakımsız kalmış bahçeye açıldı. Bahçe büyük
olmasına büyüktü ama düzensiz halde çıkmış ve hayli uzamış çalı çırpı yüzünden adım
atılamayacak kadar kalmıştı. Tılsım, ayaklarıyla çalıları eze eze merdivene çıktı. O anda garip
hissetti. Babasının ona çocukken anlattığı anılar hayat buluyor gibiydi. Geçmişe yolculuk
yapar gibi. O anda defterlerini çıkardı ve merdivene oturdu. Küçüklüğünden beri kim bilir
kaçıncı defterdi bu. Hepsini getirmişti yanında. İlkinden başladı okumaya.

Temüçin

“Hatırlıyorum o geceyi dün gibi. Yine geç gelmiştim eve. Parka giyerdim o zamanlar.
Komünistsen o parka giyilecekti, sanki bir kuraldı bu. Ablam Nergis’in telaşla kapıyı açtığınıhatırlıyorum. Çünkü herkes benim de tutuklandığımı düşünmüştü.
-Babam henüz gelmedi de sen nerede kaldın Allah aşkına!
-Gelse ne olur sanki!
Hiç aldırış ettiğim yoktu. Annem Nurhan’ın benim bu hallerime çok üzülmediğini, onun
gözünde anarşistin teki olduğumu düşünürdüm hep. Tabi çok sonradan almıştım böyle
düşünmediğini.
Yirmili yaşların verdiği o delikanlılık başıma az bela açmamıştı. Neredeyse zar zor girdiğim
üniversiteden atılacaktım, babam araya insan sokmasaydı. Önüme gelenle tartışır
savunduğumun tersini söyleyenle bir daha oturup çay içmezdim.
O gece… Babam benden biraz geç gelmişti. Ama telaşlı canı sıkkın bir halde girmişti eve.
Beni görür görmez ilk defa üzerime yürümüştü. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Sanki hem
ağlıyor hem sinirlenmiş hem de bir o kadar korkuyor gibiydi.

“Ne yapıyorsun sen bana!! Ben artık kaçıncı kez seni beladan kurtardığımı saymadım bile.
Sen sanıyorsun Tayfun, Rıdvan, Faik tutuklanırken sen böyle rahatça gelebilirdin evine ben
olmasam? Öyle mi beyefendi?”
Gözü dolmuştu. Bense hayatımın yanlışını yapmış ona bir sağ ol bile demeden çıkıp gitmiştim
evden. Nerden bilebilirdim onu son görüşüm buydu. Ben çıktıktan sonra kalbi dayanamamış
bana bir kez bile seni seviyorum demeden gitmişti bu dünyadan.
Böyle olacağını nereden bile bilirdim? O zamanlar anlamamıştım neden buna bu kadar
üzüldüğünü cenazede biri yanıma gelip de bana bilmediğim bir “Faruk Beyi” anlatana
kadar…
Cenazeye gelen kişi babamın Salim diye bir arkadaşının oğluymuş. Bana öyle bir Faruk Taşçı
anlattı ki ağzım açık dinlemiştim.”
“Emin gözlerini bana dikmiş:
-Baban ve babam üniversitede tanışmışlar. İkisi de ülkücü tabi. Babam anlatırdı. Bir gün
baban kürsüye çıkmış. Beyaz gömlek, ülkücü bıyığıyla herkesin dikkatini çekmiş üstüne hatta
annenin bile. O zamanlar üniversitede tüm protestoları baban ayarlarmış. Gazete bile
çıkarmış. Toplantılarda bazen kopuz bile çalarmış biliyor muydun?
Ağlamaya başlamıştım. Onun hakkında ne biliyordum ki?
-Babana benziyorsun ama Temüçin, onun gibi hem doğudan hem batıdansın.
-O ne demek?
-Deden Tebrizli babaannen Selanik ya!
Bunu bile bilmiyordum ki ben. Çocukken de dinlemezdim onu büyükken de. Sonra bir gün
tıpkı senin gibi Tılsım’ım, o da günlük tutarmış.”
“Salim babamdan iki yaş büyükmüş. Henüz o zamanlar Nurhan’ı yoktu hayatında. Salim
tüm arkadaşlarıyla tanıştırmış onu. Hepsi delikanlı yiğit çocuklarmış. İlkin çekinirmiş babam
onlarla gezmeye dolaşmaya. Ne idüğü belirsiz diye düşünürmüş.
-İyi alıştın ha Tebrizli! Bizim grubun ışığı oldun.
Demiş babama bir gün Salim amca. Nasıl mutlu olmuş bizimkisi.
O koca günlüğü tek seferde okumuştum Tılsım’ım. Babamın nasıl idealist olduğunu yeni yeni
öğrenmiştim. Sonra ne olmuş biliyor musun? Bir gün bir protestoda Salim’i tutuklamışlar
içerde uzun süre yatmış. Çocuğunu bile göremeden. Sonra kalp krizi geçirmiş içerde oğluyla
hiç tanışamadan. Ah Tılsım içim yandı bunu öğrenince. O zamanların girdabında kurtarmak
istemiş beni oysaki. Salim’imi öldükten iki gün sonra doğmuşum. Yeni dostu ben olmuşum
meğer. Ah bir bilseydim dedim hep. Ah bir bilseydim!”

2020- Tılsım

Hava daha da soğuyunca kalktı yerinden Tılsım. Merdiveni çıktı. Ve evin kapısını açtı. Ev o
kadar rutubete ve pisliğe rağmen hala güzeldi. Beyaz örtülerle örtülmüştü tüm mobilyalar. Bir

anahtar ilişti gözüne çekmeceye takılı. Açtı çekmeceyi bir defter vardı. Defterin içinde ise iki
fotoğraf. Birini tanıdı. Dedesinin babası Rüstem Ağa. Diğeri de büyük babaannesi Dilruba
olsa gerekti. Biliyordu onların hikayesini. 1914’de seferberlik ilanına erkek kılığında katılmış
Dilruba Hanım. Sonra fark edilmiş ve geri hizmete alınmış çelimsiz olduğu için. Erzurum’da
hastanede çalışırken hafif çekik gözlü kumral Tebrizli Rüstem ile aşık olmuşlar birbirlerine.
Rüstem Bey, iyileşip cepheye dönmüş Dilruba Hanım yıllarca onu beklemiş. Rüstem tam 5 yıl
sonra onu İstanbul’da bulmuş. Evlenmişler. Bu evlilikten tam 5 çocuk doğmuş. Tılsım’ın
dedesi Faruk, dedesinin kardeşleri Günay, Fazıl, Settarhan ve Dilşah. Kim bilir neredeler dedi
Tılsım fotoğrafa bakarken. Bir tek Settarhan amcanın Bakü’de olduğunu biliyordu
O anda kapı çalındı. Babası kapıdaydı.
-Yardıma geldim güzel Tılsım’ım. Ha bir de bunu buldum.
Bir kalın kitaptı elindeki.
-Bizim şeceremizmiş. Annem saklamış götür Tılsım’a dedi.
Oturup incelediler ve yepyeni bir macera daha açıldı önlerine. Aile tamamen yapboz parçaları
gibi dağılmıştı. İran’dan Rusya’ya, Azerbaycan’dan Almanya’ya kadar hepsi yeni hayatlar
kurmuştu. Baba kız bir söz verdiler birbirlerine hepsini bulacaklardı tek tek.
Sözlerini tuttular ve 2 yıl boyunca geziye çıktılar. Küçük bir aileyi büyük bir sülale yaptılar.
Tüm sülalenin kesişen bir yönü vardı: mücadeleci ruhları.
Baba kız bu ruhları birleştirdiler o köy evinde…

Geoit - Reklam Alanı (Yazı Sonu)
What’s your Reaction?
+1
0
+1
511
+1
873
+1
329
+1
0
+1
0
+1
0

Geoit - Reklam Alanı (Yazı Sonu)

Merhaba! Ben İkranur.22 yaşındayım. İngilizce Öğretmeniyim. Aynı zamanda Anadolu Üniversitesi Tarih bölümü mezunuyum. İngilizcenin yanı sıra orta seviye Farsça ve temel seviye Çince biliyorum. Efdalog'da öykü, araştırma başta olmak üzere farklı konularda yazılar hazırlamaktayım. Yazılarda buluşmak üzere! Sevgiyle ve bilgiyle kalın...

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
yurek-bagi-one-cikan-gorsel-efdalog

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.